Yazar: admin
Cevizin Ekolojik İstekleri
Cevizin Ekolojik İstekleri
a-Toprak isteği
Ceviz toprak bakımından çok seçici bir meyve türü değildir. Ceviz 2-4 m derinliğe kadar inebilen güçlü bir kazık kök sistemine sahip olmasından dolayı toprak derinliğinin az olduğu yerlerde yetiştiricilik bakımından sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Ceviz bahçesi tesis edilecek arazilerde 1,5-2 m derinlikte ana kaya veya geçirimsiz bir tabakanın olup olmadığı kontrol edilmelidir. Bahçe tesis edilmesi düşünülen arazi büyüdükçe kontrol noktaları araziyi temsil edecek şekilde artırılmalıdır. Yetiştiricilik bakımından ileride sorunlarla karşılaşmamak için toprak derinliğinin en az 2 m olması ve toprağın geçirgen olması gerekir. Ceviz geniş bir pH aralığında (pH 5 ila 8) yetişebilse de ekonomik yetiştiricilik için toprak pH’sı 6 – 7 dolayında olmalı ve toprakta yüksek kireç ve tuz sorunu bulunmamalıdır. Toprak iyi drenajlı, geçirgen, organik maddece zengin ve havadar olmalıdır. Toprağın su tutma kapasitesinin yüksek olması ceviz yetiştiriciliği açısından önemlidir. Buna karşılık taban suyunun 2.5-3 m’den aşağıda olması gerekmektedir. Su tutma kapasitesi yüksek killi topraklarda gelişme yavaşlar. Toprakta nem içeriğinin yüksek olması ve durgun sular kökler için gerekli oksijen alımını engelleyerek kök gelişimini yavaşlatır ve ağacın gelişmesi durur. Ayrıca, yaprak damar araları açık yeşil, damarlar ise kahverengi bir renk alır, sürgün uçlarında kurumalar görülür. Ceviz yüksek konsantrasyondaki sodyum (Na), klor (Cl) ve bora (B) karşı hassastır.
Ceviz bahçesi tesis edilecek arazilerde kil içeriğinin %25’in ve aktif kireç oranının %5’in altında olması gerekmektedir. Yüksek kil içeriğine bağlı olarak gerçekleşen toprak ve kök hastalıkları ceviz bahçelerinde ağaç ölümlerine neden olmaktadır.
İklim değişikliğinin bir sonucu olarak ülkemiz genelinde gerçekleşen yağışta azalmalar ve yağış rejimindeki değişiklikler yeraltı suyu seviyesini düşürmüş, sular daha derinlere çekilmeye başlamıştır. Daha derinlerden elde edilen tuzlu ve bor içeriği yüksek sular ceviz yetiştiriciliği için uygun değildir. Sulama suyunda bor içeriğinin 0,50 ppm altı olması gerekirken, bu değerin Manisa gibi ceviz yetiştiriciliğinin önemli ölçüde yaygınlaştığı illerde 2 ppm ve üzerine çıktığı görülmektedir. Bor eksikliği ve fazlalığı sorun teşkil eden bir elementtir. Sulamanın da etkisiyle yeraltı suları bahar aylarından itibaren daha derinlere çekilmektedir. Bu durumun sonucu olarak Temmuz ayı sonuna doğru bor içeriği yüksek sularla sulanan bahçelerde bor yapraklarda birikmekte ve zehir etkisiyle yaprakları kurutmakta ve hatta yaprak dökümlerine neden olmaktadır. Meyvelerde de kalite kayıpları yaşanmaktadır. Ayrıca, gelecek yılın meyve tomurcuklarının oluşum döneminde ağaçlarda gözlenen bu sorun fotosentezi düşürmekte ve buna bağlı olarak gelecek yılın verimi de düşmektedir. Tuz ve bor stresi toprakta su olmasına rağmen ozmotik basınç nedeniyle bitkilerin mevcut sudan yararlanmasını da önlemektedir. Bu durumda kök bölgesindeki aşırı toprak nemi kök ve toprak kökenli hastalıkları artırmakta, ölümlere neden olmaktadır.
b- İklim isteği
Deniz seviyesinden 1700 m yüksekliklere kadar yetişebilen ceviz, ılıman iklim meyve türü olması nedeniyle kış aylarında soğuklama gereksinimini karşılayacak kadar soğuğa, ilkbahar ve yaz aylarında da büyüme ve meyve olgunlaşmasını sağlayacak kadar sıcaklık (25- 35°C) toplamına gereksinim duymaktadır. Cevizde soğuklama gereksinimi çeşitlere göre değişmekle birlikte 7°C’nin altında 450 ila 1500 saat arasındadır. Ceviz çeşitlerinin büyük çoğunluğunda ise 700 ile 1000 saat arasında değişen soğuklama gereksinimi vardır. Bununla birlikte ülkemizin soğuklama süresi çok düşük güney sahillerinde, Ege kıyılarında deniz seviyesinde yetişen tohumdan çıkma ceviz genotipleri bulunmaktadır. Bu genotiplerden düzenli ürün elde edilmesi soğuklama gereksinimlerinin çok düşük olduğunun göstermektedir. Soğuklama gereksiniminin karşılanamadığı durumlarda yapraklanma ve çiçeklenmede düzensizleşmeye bağlı olarak meyve tutumunda azalma ve verimde düşme görülmektedir.
Ceviz bitkisi genelde –20°C’den düşük sıcaklarda zarar görmekteyse de –40°C’ye kadar dayanabilen genotipleri de bulunmaktadır. Bunun yanında tomurcuk kabarma döneminde –3°C, tam çiçeklenme ve küçük meyve döneminde –1°C’den düşük sıcaklıklar zararlı olabilmektedir. Soğuklardan zararlanmada düşük sıcaklığın derecesi, düşme hızı, süresi gibi etkenler önemli rol oynamaktadır. Son baharda gerçekleşen erken donlar pişkinleşmemiş uç dalların zararlanmasına neden olmakta, –9°C ile –12°C arasındaki sıcaklık derecelerinde uç sürgünler ölmektedir.
Öteki meyve türlerinde de olduğu şekilde cevizinde meyvelerini olgunlaştırabilmesi için bir sıcaklık toplamına (BDST) gereksinim vardır. Bu durum ülkemizde ekonomik anlamda ceviz yetiştirilen alanlarında sorun teşkil etmemekle birlikte, Chandler gibi geç yapraklanan çeşitlerin yüksek rakımlı bölgelerde veya Sivas, Kayseri, Erzincan gibi illerde yetersiz kaldığı iç dolumunda problem yaşandığı da bilinmektedir. Son yıllarda subtropik bölgelerde neredeyse deniz seviyesinde dahi ceviz bahçeleri tesis edilmektedir. Bu denli alanlarda iç olgunlaşması cevizin hasat kriteri olan yeşil kabuğun çatlamasından 10-15 gün önce gerçekleşmektedir. Hasadın geç bırakılması iç cevizde kararmalara neden olmaktadır. Benzer şekilde 350C’den yüksek yaz sıcaklıkları ceviz yeşil kabuğunda yanmalara, ceviz içinde büzüşmelere ve renkte kararmalara neden olmaktadır.
Ceviz yetiştiriciliği açısından yıllık toplam en az 700 mm yağışın yeterli olduğu bildirilmekle birlikte bu yağışın bitkinin aktif olduğu dönem içerisinde düzenli olması önemlidir. Meyvelerin normal gelişebilmeleri için vejetasyon döneminde toprakta yeterli suyun bulunması gerekir. Bunun yanında çiçeklenme dönemindeki yağmurlar ve aşırı rüzgarlar özellikle tozlanma döllenme bakımından olumsuz bir durum ortaya çıkarabilir.
c- İklim değişikliği ve ceviz yetiştiriciliği
Atmosferde meydana gelen olayların uzun süreli etkisi olarak tanımlanan iklim yerkürenin uzun tarihi süresince hep değişme eğilimi göstermiştir. Son 400.000 yıllık süreç içerisinde iklim, buzul çağları ve sıcak dönemlerden oluşan periyodik bir döngü sergilemiştir. Buna karşılık, iklim son 8000 yıllık süreçte çok küçük sıcaklık dalgalanmaları haricinde son derece istikrarlı seyretmiş, bu istikrar tüm canlıların olduğu gibi kültür bitkilerinin gelişimi için de oldukça olumlu koşullar sunmuştur.
Ancak 1860’lı yıllarda yaşanan sanayi devrimiyle birlikte antropojen faaliyetlerin artması, hızlı nüfus artışı ve sanayileşme, çarpık yerleşme ve kentleşme, yanlış arazi kullanımı, ormansızlaşma ve doğal çevrenin hızlı tahribatı iklimin doğal seyrini değiştirmiştir. Tüm bunların etkisi sonucunda geri dönüşümü imkansız derecede zor olan “küresel ısınma ve küresel iklim değişikliğinin” gerçekleştiği karmaşık bir sürece girilmiştir.
Bu antropojen faaliyetler sonucu artan sera gazı (karbon dioksit (CO2), metan (CH4), kloroflorokarbon (CFC), ozon (O3)) emisyonları sadece sıcaklık artışını değil yağış, nem, hava hareketleri gibi diğer iklim elemanlarını da değiştirmektedir. Bu da “küresel iklim değişikliği” olarak karşımıza çıkmakta ve binlerce yıldır bulundukları ekolojik koşullara adapte olmuş tüm meyve türleri için potansiyel tehlike oluşturmaktadır.
Dünyamızın ısısı düzenli olarak artmaktadır ve son 100 yıl içerisinde yeryüzünde sıcaklığın 0,7-0,8°C civarında arttığı, 2100 yılına kadar 0,9-3,5°C arasında artacağı ve gerekli önlemlerin alınmaması durumunda ise sıcaklık artışının devam edeceği öngörülmektedir.
Türkiye karmaşık iklim yapısı nedeniyle, iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden biri olarak tahmin edilmektedir. Akdeniz ve İç Anadolu Bölgelerinin de iklim değişikliğinden önemli oranda etkileneceği öngörülmektedir. Ülkemizde yaz ve kış sıcaklıklarının artacağı, yağışların azalacağı ve yağış rejiminde değişikliklerin meydana geleceği tahmin edilmektedir.
Öteki kültür bitkilerinde olduğu şekilde meyve türleri de çok uzun zaman boyunca evrimlerini bulundukları ekolojilere uyumlu şekilde tamamlayarak, günümüzdeki yapılarına ulaşmışlardır. Meyve türleri uyum sağladıkları bu ekolojilerde optimum düzeyde yetişmekte ve ürün elde edilmektedir. Binlerce yıldır yetiştikleri iklim ve toprak koşullarındaki değişim meyve türlerini strese sokmakta, ürün ve kalite kayıplarına neden olmaktadır.
Ilıman iklim meyve türü olan ceviz kış dinlenme, çiçeklenme, tomurcuk oluşumu ve meyve döneminde değişen iklim koşullarının neden olduğu ekstrem hava koşullarından çok fazla etkilenmektedir (Şahin vd. 2015). Ceviz yapraklanma ve çiçeklenme için soğuklama gereksiniminin karşılanması gerekmektedir. Bu süre ceviz çeşitlerine göre değişmekle birlikte +70C’nin altında 700 ila 1500 saat arasında değişmektedir. Soğuklama gereksiniminin karşılanmaması durumunda erkek çiçek tomurcuklarının gelişiminde ve polen üretimi ve canlılığında düşüşler görülmektedir. Bu durum ceviz gibi monoik çiçek yapısına sahip türlerde verim düşüklüğüne neden olmaktadır. Özellikle son 10 yılda kış dönemindeki sıcaklık dalgalanmaları, bazı günlerde ekstrem derecede sıcaklıkların yükselmesi bu durumun temel nedenidir. Son yıllarda kış aylarında yüksek seyreden sıcaklıklar bahar aylarında düşmektedir. Bu aylarda cevizde dahil olmak üzere ılıman iklim meyve türlerinin büyük çoğunluğu çiçek ve küçük meyve döneminde bulunmaktadır.
Çiçeklenme dönemindeki hava koşulları ürünün garantisi açısından çok önemlidir. İlkbahar geç donlarının zamanının, süresinin ve sıklığının değişmesi öteki meyve türlerinde olduğu şekilde cevizde de büyük zararlara neden olmaktadır. Bilinenin aksine cevizde ilkbahar geç donlarından çok fazla etkilenmektedir. Öteki meyve türlerinden farklı olarak ilkbahar geç donları cevizde etkili oldukları yılın verimini düşürdüğü gibi, bir sonraki yılın da verimini etkilemektedir. Geç uyanması ve yapraklanması nedeniyle tercih edilen Chandler çeşidinin bile son yıllarda ilkbahar geç donlarından etkilendiği görülmektedir. İlkbahar geç donları Kayseri, Kırşehir, Nevşehir, Denizli, Eskişehir vb. gibi illerde Mayıs ayının ilk yarısında da görülmeye başlanmıştır. Bu nedenle Chandler çeşidi gibi geç uyanan çeşitler belki de birkaç yıl içinde riskli duruma gelecektir. Bu nedenle ilkbahar geç donlarından korunmak için ya daha geç uyanan çeşitlerin yetiştirilmesi veya kültürel önlemlerin geliştirilmesi gerekmektedir.
İklim değişikliği ülkenin farklı bölgelerinde yağış rejimini değiştirmiştir. Sıcaklık ve yağış miktarına bağlı olarak nemin artması antraknoz, bakteriyel yanıklık gibi hastalıkların artmasına neden olmaktadır. Bu durum özellikle Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde kendini göstermektedir. Bakteriyel yanıklık hastalığının artık bu bölgelerimizi tehdit eder düzeye gelmiştir. Bazı lokasyonlarda yüksek dozda 5 – 6 kez bakırlı ilaçlamalar yapılmaktadır. Uzun yıllardır yoğun bakır uygulamaları toprakta bakır birikimine neden olmakta, bu durum çevre kirletmekte, daha da önemlisi toprak mikroorganizma zenginliğini ortadan kaldırmaktadır (Akça, 2023). Kış döneminde yağışların azalması, buna karşılık çok kısa bir zaman aralığında çok fazla yağışın düşmesi akarsuları, sulama barajları, göletleri ve yer altı su kaynaklarını beslemediği gibi, afetlere neden olmakta ve sulama suyu problemini beraberinde getirmektedir.
İç ceviz rengi en önemli kalite kriteridir ve açık olması istenir. Özellikle Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında gerçekleşen yüksek yaz sıcaklıkları iç cevizde kararmalara neden olmaktadır. Nitekim 35oC’nin üzerindeki yaz sıcaklıklarının iç cevizde kararmalara neden olduğu tarafından bildirilmektedir. Bu durum önceki yıllarda Akdeniz Bölgesinde düşük rakımlı alanlardaki ceviz bahçelerinde görülmekte iken, son yıllara bölgenin 800 m ve üzeri alanlarında, dikkat çekici bir şekilde daha önceki yıllarda neredeyse hiç görülmemiş olan Amasya, Balıkesir, Bitlis, Bursa, Çanakkale, Denizli, Edirne, Kahramanmaraş, Kırşehir, Konya, Manisa, Samsun, Tokat gibi illerde de görülmeye başlamıştır. Bu iller çok büyük alanlarda standart ceviz çeşitleri ile ticari bahçelerin tesis edildiği illerimizdir. Küresel ısınmanın bir sonucu olarak bu illerimizde sıcaklıklardaki artışlar dikkat çekici boyutlara ulaşmıştır. Nitekim, 1991 ve 2020 yılları arasını kapsayan 30 yılın Ağustos ayı ortalama sıcaklığı 25.1°C olurken, 2023 yılı Ağustos ayı sıcaklığı ise 27.1°C ile normallerinin 2°C üzerinde gerçekleşmiştir. İllere göre gerçekleşen en yüksek sıcaklık dereceleri de ceviz bahçelerinde önlem alınmadığı taktirde ekonomik anlamda yetiştiriciliği sınırlayacak duruma gelmiştir. Nitekim, 2023 yılı 14 Temmuz’da Manisa’da sıcaklıklar 45°C, Çanakkale’de 38°C, Amasya’da, 01 Eylül’de 40,30C olarak ölçülen en yüksek sıcaklık 4 Eylülde 43°C olarak kayıtlara geçmiştir. Konya’da en yüksek sıcaklık ise 2023 yılı Ağustos ayında 40.9°C olarak ölçülmüştür. Ceviz üretiminin gerçekleştiği öteki illerde de Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında sıcaklıkların 40°C’nin üzerine çıktığı görülmektedir. Bu sıcaklık dereceleri ceviz meyvelerinde zarar yapacak şekilde de uzun sürmektedir. Bu nedenle yüksek yaz sıcaklıklarından korunmak için kaolin benzeri güneş ışınlarını yansıtıcı kimyasallar ticari bahçelerde kullanılmaya başlanmıştır. Sıcaklıkların 2100 yılına kadar 0,9-3,5°C arasında artacağı öngörülmektedir. Bu durum yaz sıcaklıklarının daha da yüksek seyredeceği anlamına gelmekte ve ceviz yetiştiriciliğinde yüksek yaz sıcaklıklarından korunmak için gerekli uygulamaların optimize edilmesi gerekmektedir.
Ceviz Fidanı hakkında detaylı bilgiler için ürünlerimizi inceleyebilirsiniz.
Badem Yetiştiriciliği
Badem Yetiştiriciliğini Kısıtlayan Bazı Faktörler
Meyve ağaçları, büyüme boyunca çok sayıda abiyotik ve biyotik strese maruz kalabilmektedir. Stres koşulları bitki büyümesini olumsuz yönde etkileyerek bitkinin büyüme fonksiyonları, solunum, fotosentez, klorofil ve protein sentezinde azalmaya neden olur. Bitkilerde stres; kuraklık, tuzluluk ve soğuk gibi faktörlerin neden olduğu abiyotik stres ve bakteri, virüs ve mantarların neden olduğu biyotik stres olarak iki grupta incelenmektedir. Badem genellikle çeşitli biyotik ve abiyotik faktörlere karşı toleranslı olarak kabul edilir.
Abiyotik
Badem, erken çiçek açan bir türdür ve ilkbahar geç donlarından veya kış donlarından etkilenmektedir. Bu nedenle ılıman iklimlerde badem üretimi kısıtlanmakta, soğuğa dayanıklı veya geç çiçeklenen çeşitler de büyük zarar görebilmektedir. Çiçeklenmenin birkaç gün bile geciktirilmesi önem taşımaktadır. Geç çiçeklenme ve kendine verimlilik, badem ıslahının ana hedefidir. Bademlerin çiçeklenme zamanlarında arı aktivitesi çok düşük olduğundan, kendine verimlilik önemli bir özellik olarak değerlendirilmelidir. Bademin genellikle çevresel kısıtlamalar ve hastalıklar altında iyi bir performansa sahip olduğu bilinmektedir. Bu özelliklerin, yabani atalarından gelen özel özelliklerin mirası olduğu düşünülmektedir. Badem kuraklık koşullarına dayanıklıdır ancak şeftali x badem melez anaçların kullanılmasıyla birlikte, badem bahçesi plantasyonlarında kuraklığa dayanıklı anaçlar veya çeşitler daha da önem kazanmaktadır.
Biyotik
Bakteriyel hastalıkların en önemlileri Pseudomonas amigdale ve Agrobacterium‘dan kaynaklanmaktadır. Her iki hastalık da verimi ve kaliteyi düşürmektedir. Badem ağacı üç ana parazitör nematod türünden etkilenir: kök ur, lezyon ve halka. Bu nematodlar, hayatta kalmak için su ve besin alımını engelleyerek özellikle genç badem ağaçlarının kök sistemlerine zarar verir. Yıllar geçtikçe, birçok badem anacına kök-ur nematodlarına karşı direnç kazandırılmıştır, ancak halka veya lezyon nematodlarına karşı mevcut bir genetik direncin bulunmadığına dikkat etmek önemlidir. Olgun bir ağaç kesildikten sonra köklerin birkaç yıl boyunca yaşayabileceğini ve nematodlara ev sahipliği yapabileceğini unutmamak da önemlidir.
Öneriler
Badem, ülkemiz için son derece önemli bir sert kabuklu meyve türü olup hem çağla hem de kabuklu ve iç badem olarak tüketildiğinden ekonomik önemi de oldukça yüksektir. Bir diğer avantajı kurak koşullara en dayanıklı meyve türlerinin başında gelir. Ancak, badem yetiştiriciliğini kısıtlayan ilkbahar geç donları, uyuşmazlık, döllenme noksanlığı vb. gibi faktörler iklim değişikliği nedeniyle daha da önem kazanmıştır. Bu nedenlerle, yeni kurulacak bahçelerin kendine verimli, geç çiçeklenen ve biyotik ve abiyotik koşullara daha dayanıklı çeşitlerle kurulmasında yarar vardır. Bu durumda, istenen özelliklere sahip çeşit ıslahının daha da önem kazandığı söylenebilir. Badem bahçelerinde kendine verimli çeşitler kullanılsa da, bahçe içinde veya yakınında arı kovanlarının bulunmasının zorunluluğu önemle vurgulanmalıdır.
Badem fidanı önerilerimiz için badem fidan sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.
Meyveler de dinlenmek ister
Tüm canlı organizmalarda olduğu gibi bitkilerin de, yetiştikleri koşullarla değişik etkileşimler gösterdiğini artık hepimiz biliyoruz. Bitkilerin yaşamını oluşturan büyüme ve gelişme ile ilgili olaylar, genetik yapı ve çevre koşulları tarafından yönlendirilir. Bir bölgedeki, bitkisel üretim çeşitliliği ise büyük oranda çevreyi oluşturan bileşenler tarafından belirlenir.
Meyve ağaçlarının bir bölgede yetiştirilebilirliği, verim düzeyi ve meyve kalitesi üzerinde iklim faktörlerinin etkisi çok büyük. Yüksek düzeyde kontrollü ve idare edilebilen bir ekosistem olarak tanımlanan meyve bahçesinin, bir denge içerisinde çalışmasını yönlendiren en önemli çevre etkisi ise sıcaklıktır.
Sıcaklığın büyük etki gösterdiği fizyolojik olayların başında dinlenme gelir. Dinlenme; organizmanın bir kısmında veya tümünde, aynı zamanda veya farklı zamanlarda canlılık olaylarının adeta durur derecede yavaşlaması sonucu ortaya çıkan fizyolojik bir olaydır. Dinlenme birçok bitkide farklı dönemlerde ortaya çıkabilir. Yaprak döken meyve türlerinde en belirgin dinlenme göstergesi yaprak dökümüdür. Yaprak dökümü ağacın kendisini sonbaharla birlikte düşen sıcaklıklar vasıtasıyla kışa hazırlama törenidir. Kış dinlenmesi, genel olarak bitkilerin içsel faktörlerinin etkisiyle ortaya çıkar ve yaprak dökümünden hemen önce başlar, bitkinin soğuklama ihtiyacı karşılandıkça veya içsel gerekli olaylar gerçekleştikçe zayıflar.
Ilıman iklim meyve türleri genel olarak kış dinlenmesine girmeden takip eden ilkbaharda açacak olan çiçeklerin minyatürlerini tomurcuklar içerisinde oluşturur. Çiçeklerin oluşumu birçok türde yaz aylarında başlar ve sıcaklıkların çok düştüğü Aralık-Ocak aylarına kadar neredeyse tüm çiçek organları taslak halinde gelişmiş olur.
Meyve yetiştiriciliğinde yapılan en büyük hatalardan biri çiftçilerimizin meyveyi hasat ettikten sonra bahçeye olan ilgisinin azalmasıdır. Hasat zamanı sonbahara doğru olan elma, armut, ayva gibi türlerde bu ilgi azalması tam olarak görülmese de, yazın başlangıcından itibaren erken dönemde hasat edilen kiraz, kayısı, erik, şeftali vb. türlerde hasattan sonra oldukça uzun bir gelişim dönemi kalır. Çiftçinin bakım koşullarında yaşanacak bir azalma özellikle bir sonraki yılın çiçeklerinin gelişimine olumsuz yansır. Ancak unutmayın ki meyve türleri gelişimi yılın belirli dönemlerinde yavaşlar ama asla tamamen durmaz.
Ulusal ve uluslararası rekabet, meyveciliğin her geçen gün daha profesyonel yapılması gerekliliğini doğuruyor. Profesyonel ve modern meyvecilik uygulamalarının başında ise bahçe takibi ve idaresi geliyor. Verimlilik ve kalitenin sürdürülebilir olmasını sağlayarak rekabette üstünlük kurmak tabii ki mümkün. Eğer verimlilik ve kalitede bir standart yakalamak istiyorsak meyve ağaçlarının tüm yıl içerisinde çiçeklenmeden hasada, yaprak dökümünden çiçeklenmeye doğru bir döngü oluşturduğunu unutulmamalıyız. Çünkü bu döngü içerisinde, herhangi bir noktadaki kesinti veya olumsuz bir etki o yıl veya bir sonraki yılın verimliliğini sekteye uğratacaktır. Bu nedenle, kültürel bakım işlemlerinin zamanlaması ve miktarını tür, çeşit, bölge, pazarlama istekleri vb. olgulara göre planlanmalıyız.
Ülkemizin birçok meyve yetiştiriciliği bölgesinde kış mevsimi sert ve çetin geçer. Kışa giren bir meyve ağacında, kök, gövde, yaşlı dallar, genç sürgünler ve özellikle çiçek tomurcukları bulunur ve her bir organın kış koşullarına dayanımı farklıdır. Yaprak dökümüne yaklaşan ağaçlarda bünyesel su içeriği, oransal olarak azalır. Yaprak dökümü ve pişkinleşen (karbonhidrat birikimini tamamlamış) sürgünlerle birlikte kışa girmeden ağaç, oransal su miktarını azaltarak kışın düşük sıcaklıklarına dayanımını geliştirir.
Yukarıda anlatılan bilgiler ışığında aşağıda kışa girmeden dikkat etmeniz gereken bazı uygulama ve dönemleri paylaşmak istiyoruz:
- Bazı türlerin entegre mücadele talimatlarında bazı hastalıklara karşı koruma amacıyla sonbahar bordo bulamacı uygulaması bulunur.
- Çetin kış koşulları olan bölgelerde ağaç dikiminin ve budamanın ilkbahara doğru gecikmeli uygulamanız iyi olacaktır.
- Bazı türlerde yaprak dökümü öncesi, çiçek tomurcuklarında besin birikimini desteklemek adına bitki besleme uygulamaları tercih etmeniz gerekir.
- Toprak kökenli bazı hastalık ve zararlıların kontrolünde sonbahar döneminde bir takım kültürel uygulamalar takip etmelisiniz.
- Kış ayları yıldan yıla farklı soğuk şiddeti gösterir. Meteorolojik uyarıları kış boyunca takip etmeli ve sert kış donlarına dikkatli olmalısınız. Unutmayın ki mart, nisan, mayıs aylarında açacak olan çiçekler kış aylarını ağaç üzerinde geçirirler.
- Yoğun kar yağışı alan bölgelerde kar yükü ve bu yükün erimesi sırasında dal kırılmaları yoğun olarak görülebilir. BU yüzden dikkatli olmalısınız.
- Kar örtüsünün uzun süre kaldığı bölgelerde dar açıyla gelen güneş ışınlarının kar yüzeyinden yansıması ile gövdelerde yanıklar oluşabilir. Bu durum genel olarak gövdenin güney-batı bölümünde oluşur. Böyle bölgelerde ağaç gövdesini açık renkli (kireç vb.) bir boya ile boyayarak etkiyi azaltabilirsiniz.
- Kış ayları daha ılık geçen bölgelerde dikim ve budama işlemlerini sonbaharda yapabilirsiniz. Bu tip bölgelerde en önemli sorun ılık bazı yıllarda yüksek soğuklama ihtiyacına sahip türlerin bu ihtiyacı tam olarak karşılayamadan vejetasyona başlamalarıdır.
- Yetiştirilen meyve türleri için bölgedeki tarım kuruluşlarından mutlaka teknik bilgi ve yardım istenmelisiniz.
Siz siz olun, hasadı da bitirdik rehavetine kapılmayın….
Şeftali ve nektarinin Türkiye sevgisi
Şeftali (Prunus persica L. Batsch) ve onun bir varyetesi olan nektarinin (Prunus persica var. nucipersica Schneid.) anavatanı Çin olup, yetiştiriciliği dünyanın birçok bölgesinde ve farklı ekolojilerde taze meyve ve meyve suyu tüketimi için yapılmaktadır. Şeftali, 25-45 kuzey ve güney enlem dereceleri arasında yetiştirilmektedir. Şeftali Orta Asya’nın yüksek dağları üzerinden eski göç yolu ile Buhara Keşmir ve İran’a gelmiş oradan da Anadolu yoluyla Avrupa’ya yayılmıştır. Daha sonra Yunanistan Fransa ve İspanya’ya, 16. yüzyılın sonlarında da Amerika’ya götürülmüştür. Şeftali tomurcukları dinlenmede iken -23ºC, -36ºC arasındaki düşük sıcaklıklara dayanabilmektedir. Türkiye’nin 2018 yılındaki şeftali üretimi 789.457 tondur (TÜİK, 2018). Dünya şeftali üretimi incelendiğinde, Çin’in 14.294.973 ton üretimle 24.665.205 ton olan dünya şeftali üretiminin yarıdan fazlasını üreterek birinci sırayı aldığı görülmektedir. Çin’i 1.799.685 tonla İspanya, 1.250.721 tonla İtalya, 938.000 tonla Yunanistan, 775.189 tonla ABD, 771.459 tonla Türkiye ve 422.365 tonla İran izlemektedir (FAO, 2017).
Türkiye, yıllar içerisinde gerek dünya gerekse Akdeniz ülkeleri arasında şeftali yetiştiriciliği bakımından oldukça büyük gelişme göstermiştir. Çukurova’da ilk şeftali-nektarin adaptasyon çalışmaları Prof. Dr. N. Kaşka ve Prof. Dr.. A.Küden tarafından 1988 yılında yapılmıştır. Türkiye’de Doğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan birkaç il dışında hemen her yerde şeftali ve nektarin yetiştiriciliği yapılabilmektedir. Çukurova Üniversitesi’nin 1987-1998 yılları arasında Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde yürüttüğü GAP projesi ile bu bölgede şeftali yetiştiriciliği başlamıştır. Yine Çukurova Üniversitesi’nin KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı ile ortak yürüttüğü TAGEP projeleri kapsamında 2000 yılından itibaren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de şeftali, kayısı, erik, badem ve elma gibi birçok meyve türünün yetiştiriciliği artmıştır. Orta Karadeniz Bölgesi’nde kısmen, İç Anadolu’da geçit bölgeleri ve Göller Bölgesi’nde de yetiştiricilik yapılmaktadır.
Çizelge 1. Türkiye’de şeftali ağaç sayısı ve üretim miktarı
Ağaç Sayısı (1000) | |||
Yıllar | Meyve Veren (1000) | Meyve Vermeyen(1000) | Üretim (Ton) |
2009 | 13.928 | 2.736 | 547.219 |
2010 | 14.364 | 3.065 | 539.403 |
2011 | 13.447 | 2.261 | 545.902 |
2012 | 14.181 | 3.537 | 611.165 |
2013 | 14.546 | 3.683 | 637.543 |
2014 | 15.149 | 3.420 | 608.513 |
2015 | 16.338 | 3.280 | 642.727 |
2016 | 16.647 | 3.574 | 674.136 |
2017 | 17.064 | 3.575 | 771.459 |
2018 | 17.170 | 3.926 | 789.457 |
TÜİK, 2019
Şeftali yetiştiriciliğinde en önemli 3 bölge olgunlaşma zamanları bakımından birbirini izlemektedir. Bunlar, Akdeniz, Ege ve Marmara Bölgeleri’dir. Şeftali ve nektarin çeşitleri önce Akdeniz Bölgesinde Nisan sonu-Mayıs başında olgunlaşmaya başlamaktadır. Bu bölgeyi Haziran ayında Ege Bölgesi (Haziran ve Temmuz) ve 10-20 Ağustosta da Marmara Bölgesi izlemektedir. Ekim ayının 20’sine kadar ülkemizde ve özellikle Toros Dağları’nın 1200-1500 m yüksek kesimlerinde şeftali hasadı devam etmektedir. Akdeniz Bölgesi’nde erkencilik avantajından yararlanarak örtüaltı şeftali-nektarin yetiştiriciliği ihracatta stratejik bir önem taşımaktadır. Türkiye’de şeftali ağaç sayısı ve üretim miktarı Çizelge 1’de verilmiştir. Bu verilere göre, ağaç sayısı ve üretim değerleri 2009 yılında 547.219 ton olan şeftali üretimi 2018 yılında 789.457 tona çıkmıştır. Bu artışta Akdeniz Bölgesi’nin ve bu bölgede yapılan örtüaltı sert çekirdekli meyve yetiştiriciliğinin payı büyüktür.
Kirazın Türkiye’deki Yolculuğu
Kiraz yetiştiriciliği konusunda Türkiye’de ilk çeşit denemeleri kapsamlı olarak Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsünde “Yerli ve Yabancı Kiraz-Vişne Çeşitlerinin Seçimi” adlı çalışma ile Dr. Fahrettin ÖZ (1975) tarafından yürütülmüştür. Bu çalışmada, 1974 ve 1975 yıllarında yerli ve yabancı orijinli 51 kiraz, 7 vişne ve 1 adet kiraz-vişne melezi arasında kalite özellikleri dikkate alınarak çeşit seçimi yapılmıştır.
Yalova Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü 1982 yılında Türkiye’nin değişik yerlerinde kiraz adaptasyon denemeleri yürütmüştür. Bu çalışma ile ülke genelinde; ‘0900 Ziraat’ ve tozlayıcıları (‘Lambert’, ‘Bigarreau Gaucher’ ve ‘Starks Gold’) yaygınlaşmaya başlamıştır. Ülkemizde üretilen ve dışsatımı yapılan kirazların büyük çoğunluğunu ‘0900 Ziraat’ çeşidi oluşturmaktadır.
0900 Ziraat çeşidinin S alleleri S3/S12’dir. Aynı S allelerine sahip bir diğer çeşit Alman kirazı ‘Schneiders Späte Knorpel’dir. Dolayısıyla bu iki çeşidin aynı olduğu yönünde çeşitli görüşler vardır. ‘Schneiders Späte Knorpel’ kiraz çeşidi, 1850 yılında Almanya’nın Guben şehrinde üretici Schneider tarafından tesadüf çöğürü olarak bulunmuştur. Bugün, Almanya’da hala en fazla üretilen kiraz çeşitlerinden biridir. Guben şehrinde bulunan bir diğer kiraz çeşidi de ‘Noir de Guben’dir. Bu çeşit ülkemizde üretici çevrelerinde Kemalpaşa’da ‘Yalancı Napolyon (Kemalpaşa Napolyonu)’, Bursa bölgesinde ‘Erkenci Napolyon’ adları ile ve ‘0900 Ziraat’ çeşidi de ‘Napolyon’ olarak üretilmiştir.
Kiraz yetiştiriciliğinde karşılaşılan sorunlar arasında, yola dayanıklılık, ‘0900 Ziraat’ çeşidinde uzun raf ömrü, meyve eti sertliği gibi birçok üstün özellikleri yanında kendine verimsizlik, dölleyici sorunu, az tutum, verim azlığı, genel olarak budamanın yapılmaması, hastalık ve zararlılar ile mücadele sayılabilir. Kirazda bu ve benzeri konularda birçok çalışma Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesinde yürütülmüştür. Bu çalışmalar; kiraz çeşitlerinin suptropik koşullara adaptasyonları, ‘Akşehir Napolyunu’ kiraz çeşidinin modifiye atmosferde paketlenmesi ve depolanması, kirazlarda ön soğutma ve soğukta taşımanın geliştirilmesi, klonal kiraz anaçlarının mikro çoğaltması, ülkemiz soğuk yayla bölgelerine uygun yeni kiraz çeşitlerinin araştırılması, Türkiye’de yetiştirilen önemli kiraz (Prunus avium L.) ve vişne (Prunus cerasus L.) çeşit ve tiplerinin DNA parmakizi yöntemi ile sınıflandırılması gibi çalışmalardır.
Kiraz yetiştiriciliğini yaygınlaştıran bir diğer proje 1995-1996 yıllarında Prof. Dr. Nurettin KAŞKA liderliğinde yürütülen ‘Ulukışla ve Pozantı Yayla Köylerinin Ekonomik Düzeylerini Yükseltmede İhracata Yönelik Kiraz Yetiştirme Potansiyelinin Modern Yöntemlerle Geliştirilmesi Entegre Projesi’dir. Bu projede ilk defa üretici bahçelerinde kirazlarda şekil ve verim budamaları uygulanmış ve ülkemiz için yeni 11 kiraz çeşidi denenmiştir. Çeşit ve anaç çalışmaları devam etmiştir.
Bu projelerde aşağıda yer alan ve değişik yıllarda yurtdışından getirilen yeni kiraz çeşitleri (37 çeşit) ve klasik çeşitlerimiz (10 çeşit) denenmiştir. Bunlar, ‘Regina’, ‘Venüs’, ‘Summit’, ‘Lapins’, ‘Na-478’, ‘Na-474’, ‘Noir de Guben’, ‘Van’, ‘Larian’, ‘Akşehir Napoleon’, ‘Toros-5 (Seleksiyon)’, ‘Starks Gold’, ‘Octavia’, ‘Bigarreau Gaucher’, ‘0900 Ziraat’, ‘Nev Star’, ‘Lamida’, ‘Durono-3’, ‘Tardie de Vignola’, ‘Na-1(Nafrina)’, ‘Early Burlat’, ‘Van Compact’, ‘Bing Spur’, ‘Sunburst’, ‘Fercer Arciana’, ‘Meckenheimer’, ‘Hedelfingen’, ‘Nadino’, ‘E. Rivers’, ‘Kordia’, ‘Precoce de Bernard’, ‘Garnet’, ‘Telegal’, ‘Cristobalina’, ‘Namosa’, ‘Lamida’, ‘New Star’, ‘Prima Giant’, ‘Rainier’, ‘Early Lory’, ‘Big Lory’, ‘Late Lory’, ‘Sweet Heart’, ‘Ferrovia’, ‘Tieton’ ve ‘Staccato’dur.
Ayrıca DPT tarafından desteklenen “Ülke Ölçeğinde Meyvecilik Geliştirme Entegre Projesi” yapılarak yeni kiraz ve elma çeşitleri üzerinde çalışılmıştır. Bu projede yer alan kiraz çeşitleri; ‘Octavia’, ‘Sunburst’, ‘Cordia’, ‘Regina’, ‘Precoce de Bernard’, ‘Fercer Arciana’, ‘Summit’, ‘Lapins’, ‘Meckenheimer’ ve ‘Venüs’ kiraz çeşitleri olup bu çeşitler Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü, Eğirdir Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü, Malatya Meyvecilik Araştırma İstasyonu, Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi ve Ç.Ü. Pozantı Tarımsal Araştırma ve Uygulama Merkezine dikilmiştir. Bu çalışmalar sonucunda ‘Regina’ ve ‘Kordia’ kiraz çeşitleri kalite bakımından ön plana çıkmıştır.
Yalova ve Eğirdir’de bu çeşitlere yeni çeşitler eklenerek 1999 yılında yürütülen bir araştırma sonucunda, Yalova ekolojisinde derim zamanına göre; ‘Precoce de Bernard’, ‘Techlovan’, ‘Sylvia’, ‘Summit’, ‘N. de Meched’, ‘0900 Ziraat’, ‘Octavia’, ‘Belge’, ‘Sweetheart’, ve ‘Regina’ çeşitleri, Eğirdir ekolojisinde ise; ‘Veysel’, ‘Noir de Meched’, ‘Rainier’, ‘0900 Ziraat’, ‘Octavia’, ‘Belge’, ‘Lapins’ ve ‘Sweetheart’ çeşitleri seçilmiştir.
“Melezleme ve Mutasyon Islahı Yolu ile Kendine Verimli ve İhracata Uygun Kiraz Çeşitlerinin Elde Edilmesi” çalışmasında, melezleme çalışmalarının ilk aşamasında ebeveyn olarak ‘0900 Ziraat’ çeşidi ile kendine verimli olan ‘Stella’ ve ‘Sweetheart’ çeşitleri kullanılmıştır. İkinci seleksiyon ile bunlardan 10 adedi ileri düzey denemeye alınmıştır. Kiraz ıslah çalışmaları Yalova ve Eğirdir’deki enstitülerde devam etmektedir.
Çukurova Üniversitesinde yürütülen kiraz çeşit denemelerine göre erkenci bölgeler için, nisan sonu-mayıs başı ‘Cristobalina’ (Kendine verimli), ‘Prime Giant’ (Tozlayıcıları; ‘Brooks’, ‘Lapins’), orta mevsim için ‘Lapins’ (Kendine verimli), ‘Regina’ (Tozlayıcılar; ‘Skeena’ ve ‘Duroni3’ ve ‘Kordia’ (Tozlayıcıları; ‘Summit’, ‘Skeena’ ve ‘Regina’) geççi bölgeler için ‘Sweetheart’ (Kendine verimli) çeşitleri ön plana çıkmaktadır. Bu seçimde ‘Cristobalina’ çok erkenci, ‘Regina’ ve ‘Kordia’ meyve çatlamasına dayanıklı ve ‘Sweetheart’ ise geççi olduğu için denemelere alınmış olup ‘Cristobalina’ iç pazar ve diğer çeşitler ise ihracata uygun olmaları nedeniyle seçilmiştir.
Kayısının gözdesi, sofralık çeşitlerde Türkiye
Türkiye, kayısıda sofralık çeşitlerle lider
Kayısı (Prunus armeniaca L.) anavatanı Orta Asya, Batı Çin ve İran-Kafkasya olan, dünyada başta Akdeniz ülkeleri olmak üzere birçok ülkede ve özellikle ülkemizde ekonomik olarak yetiştiriciliği yapılan bir sert çekirdekli meyve türüdür. Kayısının farklı iklim koşullarına adaptasyonu şeftaliye göre daha zayıftır. Ülkemiz, sofralık kayısı yetiştiriciliğinde de dünyada söz sahibi olup, kurutmalık kayısı yetiştiriciliğinde ilk sıradadır.
Malatya, Elazığ, Sivas (Gürün) ve Kahramanmaraş (Elbistan) illerinde kurutmalık kayısı yetiştiriciliği, Mersin, Antalya ve Isparta illerinde ise sofralık kayısı yetiştiriciliği önem kazanmıştır. En yaygın kurutmalık çeşitler; Hacıhaliloğlu, Kabaaşı, Soğancı ve Çataloğlu’dur. Sofralık kayısılarda ise yerli ve yabancı kayısılar önem kazanmıştır. Bunlar; Şekerpare, Aprikoz, Tokaloğlu, İri Bitirgen, Alyanak, Sakıt grubu yerli ve Roxana, Precoce de Tyrinthe, Ninfa, Priana, Beliana, Feriana, Aurora, Mikado ve Magador gibi kayısılardır. Ülkemizde kayısı Doğu Anadolu’nun kışları şiddetli soğuk geçen yüksek yerleri ile Karadeniz bölgesinin çok nemli kısımları dışında her yerde yetişebilmektedir.
Kayısı, Çukurova Üniversitesi’nin 1987-1998 yılları arasında Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde yürüttüğü proje sonucunda GAP bölgesinde başarılı bir şekilde yetiştirilmiş ve bu bölgeye yeni bir meyve türü kazandırılmıştır. Ayrıca, Çukurova Üniversitesi’nin KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı ile ortak yürüttüğü TAGEP projeleri kapsamında kayısı 2000 yılından itibaren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde üretime girmiş ve başarılı sonuçlar alınmıştır.
Rosaceae (Gülgiller) familyasının Armeniaca cinsine ait olan kayısının anavatanı Çin ve Orta Asya olup, Büyük İskender’in Asya seferleri sırasında İran ve Kafkas’lar yolu ile Anadolu’ya gelmiştir. Anadolu, kayısının ikincil gen merkezi konumunda olup, dünyanın en önemli kuru ve sofralık kayısı üretim merkezlerinden biridir. Kuru ve sofralık kayısıda Malatya, erkenci kayısıda Mut/Mersin lider konumundadır. Son yıllarda, özellikle Mersin bölgesinde örtüaltı kayısı yetiştiriciliğinde artış olmuştur. Bu durum erkenciliğin çok daha öne alınmasına, kayısının iç ve dış pazarda önemli avantajlar yakalamasına olanak sağlamaktadır.
Türkiye kayısı üretim değeri bakımından dünya liderliğini uzun yıllardır korumaktadır (Çizelge 1). Türkiye dünya kuru kayısı yetiştiriciliğinde ilk sırada yer almakta ve dünya kuru kayısı ihtiyacının %70’den fazlasını karşılamaktadır. Ülkemizi, İran, Özbekistan, Cezayir, İtalya ve Pakistan gibi ülkeler izlemektedir. Dünya sofralık kayısı üretiminin yarıdan fazlası erkenci kayısılarla yapılmakta ve bu ticaretin çok büyük bir kısmı üretici Akdeniz ülkeleri ile ithalatçı Avrupa ülkeleri arasında gerçekleşmektedir. Türkiye, Avustralya ve İran dünya pazarlarına kuru kaysı; Güney Afrika, Yugoslavya, Çekoslovakya, Bulgaristan ve Romanya konserve kayısı; ABD ise hem kuru hem de konserve kayısı satan ülkelerdir. Sofralık kayısı dışsatımı yapan ülkeler ise; Fransa, Türkiye, İspanya, İtalya, Yunanistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi ülkelerdir.
Çizelge. 1. Dünya kayısı üretim miktarları (ton)
Ülke | 2009 Yılı | 2013 Yılı | 2017 Yılı |
Türkiye | 695.364 | 811.609 | 985.000 |
İran | 371.814 | 457.308 | 239.712 |
Özbekistan | 292.000 | 430.000 | 532.565 |
Cezayir | 202.806 | 319.784 | 256.890 |
İtalya | 215.121 | 198.290 | 266.372 |
Pakistan | 193.936 | 177.630 | 178.957 |
Ukrayna | 73.400 | 135.000 | 86.680 |
Fransa | 195.932 | 133.646 | 148.500 |
(FAO, 2017)
Ülkemizde kayısı yetiştiriciliği kurutmalık ve sofralık olmak üzere iki amaca göre yapılır. Bunlardan taze kayısı üretiminin yaklaşık %55’i ve kuru kayısı üretiminin ise %85’i Malatya ilinde yapılmaktadır. Üretilen kuru kayısının çok önemli bir bölümü ihraç edilmekte ve dünya kuru kayısı ticaretinin yaklaşık %70’i Malatya’dan sağlanmaktadır. Bunun haklı sonucu olarak Malatya ile kayısı iki özdeş kelime haline gelmiştir. Yetiştirilen kayısılar içerisinde çekirdeği tatlı olanların yanı sıra acı olanlar da vardır. Tohumdan yetiştirilen ve çekirdeği acı olan kayısılara zerdali veya Hüdai denmektedir.
Erik çeşitlerinde Avrupa-Japonya karşılaşması
Erik (Prunus domestica L.), çok sayıdaki tür ve çeşitleri ile dünyanın değişik iklim bölgelerine adapte olmuş ve yayılmış bir sert çekirdekli meyve türüdür. Eriğin bu kadar geniş bir alana yayılmasında tür sayısının fazla olması, türlerin birbirlerinden farklı iklime sahip bölgelerden çıkmış olmaları ve her bölgeye uygun anaç zenginliği önemli rol oynamıştır. Erik kültürü Anadolu’dan Yunanistan’a ve Roma’ya ve oradan da batı ve kuzey batı Avrupa’ya yayılmış ve ilk kolonistler tarafından Amerika’ya götürülmüştür. Ilıman iklim bölgelerinde genellikle soğuklama gereksinimleri yüksek Avrupa grubu erikler, subtropik bölgelerde ise soğuklama gereksinimi düşük Japon grubu erikler tercih edilmektedir. Can erikleri, Akdeniz Bölgesi’nde yetiştiricilik için uygundur. Sıcak iklime sahip Çukurova bölgesi, Akdeniz ve Ege bölgeleri kıyı kesimi erkenci ve soğuklama gereksinimi düşük olan erik yetiştiriciliğine oldukça uygundur.
Erik çeşitleri genellikle Avrupa (Prunus domestica) ve Japon (genellikle Prunus saliciana) çeşit grupları olarak 2’ye ayrılır. Avrupa grubunda “President” erik çeşidi dışında diğer çeşitler kendine verimlidir. Japon grubunda ise çeşitlerin çoğu kendiyle uyuşmaz ve bahçe tesis edilirken mutlaka tozlayıcı çeşit ile birlikte dikilmelidir. Japon grubu erikler, Avrupa grubu eriklere göre daha az soğuklama gereksinimine sahiptirler ve sahil bölgelerinde yetiştiriciliğe uygundurlar.
Erik (Prunus domestica L.), çok sayıdaki tür ve çeşitleri ile dünyanın değişik iklim bölgelerine adapte olmuş ve yayılmış bir sert çekirdekli meyve türüdür. Eriğin bu kadar geniş bir alana yayılmasında tür sayısının fazla olması, türlerin birbirlerinden farklı iklime sahip bölgelerden çıkmış olmaları ve her bölgeye uygun anaç zenginliği önemli rol oynamıştır. Erik kültürü Anadolu’dan Yunanistan’a ve Roma’ya ve oradan da batı ve kuzey batı Avrupa’ya yayılmış ve ilk kolonistler tarafından Amerika’ya götürülmüştür. Ilıman iklim bölgelerinde genellikle soğuklama gereksinimleri yüksek Avrupa grubu erikler, subtropik bölgelerde ise soğuklama gereksinimi düşük Japon grubu erikler tercih edilmektedir. Can erikleri, Akdeniz Bölgesi’nde yetiştiricilik için uygundur. Sıcak iklime sahip Çukurova bölgesi, Akdeniz ve Ege bölgeleri kıyı kesimi erkenci ve soğuklama gereksinimi düşük olan erik yetiştiriciliğine oldukça uygundur.
Erik çeşitleri genellikle Avrupa (Prunus domestica) ve Japon (genellikle Prunus saliciana) çeşit grupları olarak 2’ye ayrılır. Avrupa grubunda “President” erik çeşidi dışında diğer çeşitler kendine verimlidir. Japon grubunda ise çeşitlerin çoğu kendiyle uyuşmaz ve bahçe tesis edilirken mutlaka tozlayıcı çeşit ile birlikte dikilmelidir. Japon grubu erikler, Avrupa grubu eriklere göre daha az soğuklama gereksinimine sahiptirler ve sahil bölgelerinde yetiştiriciliğe uygundurlar.
P. salicina L. anavatanı Çin olan ve Japon erikleri diye de adlandırılan bir türdür. Önemli sofralık erik çeşitlerinin büyük bir çoğunluğu bu türden doğmuştur. Genellikle kışı ılık geçen bölgelerde iyi sonuç verir. Bu türün çeşitleri ılıman veya sıcak ılıman iklim bölgelerine uyum sağlayan sofralık çeşitlerdir. Son yıllarda yeni çeşitlerin de girmesiyle yurdumuzda üretimi hızla artmaktadır. Japon grubu erikler, kumlu-killi, iyi drenajlı, alkalilik ve tuzluluk sorunu olmayan topraklarda en iyi sonucu vermektedir. Japon grubu erikler, Avrupa grubu eriklere göre daha az soğuklama gereksinimine sahiptir. Bu özelliklerinden dolayı sahil bölgelerinde rahatlıkla yetiştirilmektedir. Mayıs ortası ile Ekim ayları arasında olgunlaşmaktadırlar.
P. salicina L. anavatanı Çin olan ve Japon erikleri diye de adlandırılan bir türdür. Önemli sofralık erik çeşitlerinin büyük bir çoğunluğu bu türden doğmuştur. Genellikle kışı ılık geçen bölgelerde iyi sonuç verir. Bu türün çeşitleri ılıman veya sıcak ılıman iklim bölgelerine uyum sağlayan sofralık çeşitlerdir. Son yıllarda yeni çeşitlerin de girmesiyle yurdumuzda üretimi hızla artmaktadır. Japon grubu erikler, kumlu-killi, iyi drenajlı, alkalilik ve tuzluluk sorunu olmayan topraklarda en iyi sonucu vermektedir. Japon grubu erikler, Avrupa grubu eriklere göre daha az soğuklama gereksinimine sahiptir. Bu özelliklerinden dolayı sahil bölgelerinde rahatlıkla yetiştirilmektedir. Mayıs ortası ile Ekim ayları arasında olgunlaşmaktadırlar.